7 Ekim 2010 Perşembe

Üniversiteler açılırken

Fikri Sönmez

Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde derse türbanla giren bir öğrencinin sınıftan atılmasının ardından YÖK’ün İstanbul Üniversitesine gönderdiği yazı sonrasında, üniversitelerin büyük çoğunluğuna artık türbanlı öğrenciler de girebilmeye başladılar.

Özgürlükçü solcular olarak, uzun bir süredir üniversitelerin her anlamda özgürlük merkezleri olmaları gerektiğini,kılık kıyafeti yüzünden hiç kimsenin eğitim hakkının engellenemeyeceğini savunuyoruz. Bunu savunduğumuz için kendine sol diyen ulusalcı - kemalist çevrelerden gelen ağır eleştiri ve hakaretlere de maruz kaldık. Ancak geldiğimiz noktada görüyoruz ki artık kendini 'kurucu irade' olarak gören bu çevrenin de bu yasakları savunacak, daha doğrusu bunu açıklayabilecek argümanları tükenmiş durumda. Artık onlar da 'türbanlı öğrenciler üniversiteye girerse laiklik elden gider' palavralarının tutmadığının farkındalar.

Ancak yıllarca türbanlı öğrencilerin üniversiteden atılmasının meşruluğunun zeminini oluşturmuş, onları 'üniversiteye girerlerse şeriat gelecek' diyerek ötekileştirmiş bu söylemlerle tabanını kemikleştirmiş bu kesimin şimdi bu durumu aynı kitlesine nasıl açıklayacağı bir soru işaretiydi. Merakımı referandum sürecinde 'türban sorununu biz çözeriz' diyerek meydanları gezen Kemal Kılıçdaroğlu giderdi. Bu sorunun çözümü için CHP’nin ciddi bir çalışmayaptığını söylüyordu Kılıçdaroğlu. Görünen o ki CHP’li yetkililer işi gücü bırakmış, üniversiteye kadınlar saçının ne kadarı görünerek girerlerse rejimin tehlikeye girmeyeceğini tabanlarına inandırabilirler bunu tartışmışlar. Şimdi sormak gerekir: Kendi tabanına türban sorununun çözümünü açıklamak için bu trajikomik duruma düşen CHP’nin önderliğini yaptığı bu Kemalist / elitist zihniyet nasıl olacak da bu sorunu çözecek?

Eğer CHP yıllardır türbanlı öğrencilere yaşattıklarını affettirmek konusunda samimiyse artık 'saçının ne kadarı görünecek' tartışmalarını bırakıp bir an önce mağdur olmalarına sebep olduğu bütün öğrencilerden özür dilemeli, daha sonra da kendi tabanına bu konuyu net bir şekilde açıklayarak onları ikna etmelidir. Çünkü o tabanın türbanlı öğrencilere bakış zihniyeti değişmediği sürece türbanlı öğrencilerin üniversiteye girebilmeleri bu sorunu çözmeyecektir. Son birkaç gündür İstanbul Üniversitesi'nde benim de bizzat defalarca şahit olduğum gibi, üniversiteye türbanla giren öğrencilere alaycı bir ifadeyle bakan, amfide kaç türbanlı öğrenci olduğunu saymaya çalışan, amfide yanına türbanlı bir öğrenci oturduğunda yer değiştiren, seslerini türbanlı öğrencilere duyurmaya çalışarak şeriat analizleri yapan insanların zihniyeti değişmedikçe o öğrencilerin mağduriyeti giderilmiş olmayacaktır. Başörtüsüyle türban farkı anlatarak bu mağduriyeti gidermeye çalışanlar samimi değildir. 

TEK SORUN TÜRBAN DEĞİL

Elbette geride bıraktığımız hafta boyunca üniversitelerde gündeme gelen tek sorun türban olmadı. Örneğin YÖK’ün üniversitelerde sivil polisleri meşru hale getirmeyi amaçlayan hamlesi, Cumhurbaşkanı Yıldız Teknik Üniversitesi açılışında konuşurken parasız eğitim talebiyle eylem yapan öğrencilerin polisler tarafından darp edilmesi de türban sorunu kadar ciddi ve çözüm bekleyen sorunlardır. Üniversitelerdeki bütün bu yasak ve baskılar aynı sonucu doğurmaya yöneliktir. Bütün bunların amacı öğrencilerin -hatta öğretim üyelerinin- baskı altına alınması, özgür düşüncenin ve bilimsel özgürlüğün engellenerek ‘rejimlerinin tehlikeye girmesini' engellemektir. Bu yasak ve baskılardan doğan sorunlar çözülmediği sürece üniversiteler, gençlerin kendilerini sınır koymadan geliştirdiği özgürlük ve bilim merkezleri haline asla gelemeyecektir.

Ancak bu sorunların mevcut iktidar ve muhalefet partileriyle çözülemeyeceği de ayan beyan ortada.

CHP, türban konusunda hala kendi milletvekillerini bile ikna edici bir açıklama yapabilmiş değilken, üniversitelerdeki sivil polis uygulamasına destek verirken, üniversitelerde dayak yiyen, atılan öğrencilerden hiç söz etmezken, paralı eğitime karşı tek kelime söylemezken bu sorunları çözecek bir irade koymasını beklemek hayalperest bir duruş olur. Öte yanda CHP’yi statükoyu savunmakla suçlayarak, meydanı boş bulup kendini özgürlük havarisi ilan eden AKP ise, türban ve yargı gibi kendine mağduriyet ürettiği konularda bol keseden özgürlük naraları atarken, bir yandan da üniversiteleri sivil polislerle doldurarak, öğrencilerin kendini ifade etmesini, stand açma, bildiri dağıtma haklarını kısıtlayarak ve kendilerini protesto eden öğrencileri yaka paça göz altına aldırarak, aslında bu konularda öbürlerinden hiç bir farkının olmadığını ve kendine demokrat olduğunu ortaya koyuyor.

ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ ŞART

Bütün bunlar bize gösteriyor ki, bu sorunların kalıcı çözümünü sağlamak, AKP’nin kendine demokrat özgürlük anlayışı karşısında gerçek özgürlük mücadelesi veren bir solun, toplumun her yerinde ve üniversitelerde yeşerip güçlenmesiyle mümkündür. Bugün AKP’nin neoliberal ekonomi politikaları karşısında sağlam muhalefet hattı ören, kendine güvenen, toplumsal özgürlükler alanında kendini dayatan reformlar için gerektiğinden kendi dışındaki kesimlerle ortak mücadele hatları örmekten hiç rahatsızlık duymayan bir sola ihtiyaç var.

Eşitlik ve Demokrasi Partisi Gençlik Meclisi (EDP GENÇ)'in yapmış olduğu 'Statükoya Geçit Vermeyeceğiz!' ¹ ve  'Üniversiteleri ‘SİVİL’leştirmeyeceğiz!' ² basın açıklamaları ve EDP GENÇ’in parasız eğitim, türbanlı öğrencilerin eğitim hakkı gibi konulardaki çizgisi hem böyle bir özgürlükçü solun yeşerdiği, hem de yeni bir gençlik siyasetinin oluşmaya başladığı umudunu veriyor.

EDP ve EDP GENÇ, kurulduğu günden bugüne kadarki çizgisiyle ve Türkiye'nin yakıcı sorunlarında (Kürt sorunu, Alevi sorunu, Ergenekon, Referandum, 12 Eylül…) aldığı net tavırlarla, sorunların çözümlerini tarihi belli olmayan birdevrime ertelemeyen, kendine demokrat olmayan ve herkes için özgürlük mücadelesi veren bir sola olan ihtiyacı karşılama umudu veriyor.


¹ "Statükoya Geçit Vermeyeceğiz!"
² "Üniversiteleri 'SİVİL'leştirmeyeceğiz!"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder