26 Temmuz 2010 Pazartesi

Gençliğin siyaseti...

Cihan Erdal
cihanerdall@gmail.com 

Bugün solun memleketin siyasal iklimine ne kadar etki ettiği sorunsalı bir yana, gençlerin sol siyasal alanda varlıklarının neredeyse hiçe yakın oluşu da üzücü bir gerçek. Gençlik muhalefetinin cılızlığının sebepleri üzerine sorular sormaya başladığınızda, pek çok yanıt akla geliyor.

Her kuşak tarihsel sürecin farklı bir döneminin özelliklerini bünyesinde taşıyor. Dünya değiştikçe kuşaklar da farklılaşıyor ve elbette ki gençlik siyasetinin de bu değişime göre kendini güncellemesi gerekiyor. 2000’li yıllarda sol / sosyalist gençliğin bu anlamdaki beceriksizliği, genç ahali ile kurulan ilişki biçiminin fazlasıyla arkaik oluşu, o ‘yanıtların’ ilk akla geleni.

Günlük hayatta, lisede, üniversitede gençlerle ‘onlar’a dair bir sorun etrafında kurulan ilişki her defasında ezberci bir retorikle tekrarlanıyor ve giriş, gelişme bölümleri önceden yazılmış bu ‘kompozisyon’un sonucu çoğunluklahezeyan oluyor. Büyük uğraş gerektirmeyen, kısa bir gözlem bu durumu idrak etmemiz için yeterli olsa gerek. Sonuç, hüsrana uğrayan solcu gence (aslında sola demeliyiz) ayrı bir yıkım getiriyor, ‘derdi olan’ solcu genç ile ‘karşısındaki’ arasındaki mesafe giderek artıyor. Artan mesafe ise çeşitli bahaneleri devreye sokuyor. ‘Apolitik gençlik…’ , “12 Eylül etkisi”, 'Eğitim sisteminin sonuçları', “Bizi anlamıyorlar'… vs. Bu ‘bahaneler’in, gerçeklik paylarının olmadığını söylemek mümkün değilse bile, giderek problemin üstünü örtmeye yarayan birer araç olarak işlev gördüklerini de kabul etmek lazım. Baştan, daha ilk adımda tökezleme hâsıl oluyor. Araya –ister istemez- örülen duvarlar, öğrenciye (ve aslında topluma) dokunamama durumunu yaratıyor.

Kıvanç Koçak, bu problemin 90’lı yılların öğrenci-gençlik muhalefetinde de var olduğunu ve 2000’li yıllarda bu anlamda pek fazla bir değişikliğin yaşanmadığını belirtirken sorunu güzelce özetliyor:

“El yordamıyla, çokluk maziye bakılarak bir şeyler yapılmaya çalışıyordu ama maalesef derdini bir türlü toparlayıp anlatamayan; anlattığı zaman yanında yakınında adam bulamayan; bulamadıkça daha da karamsarlaşan: ‘anlattığını sandığı’ zaman ise basmakalıp bir ‘mobilize eylem timi’ haline gelmekten kendini kurtaramayan, ötesinde bahsettiği/eylem yaptığı konuyu aslında bütünüyle kavrayamayan ‘öteki öğrenci’ olma hali. Kendini sürekli büyük bir sorumluluk almış olarak görme ve fakat bu sorumluluğu ‘diğerlerine’ bir türlü aktaramama/ulaştıramama hali. Bu duruma illa bir isim koymak gerekiyorsa seçilecek kelime de açık: “İletişimsizlik”. (1)

YENİDEN NEFES ALMAK MÜMKÜN!

Belki de, Koçak’ın bahsettiği “kendini sürekli büyük bir sorumluluk almış olarak görme ve fakat bu sorumluluğu ‘diğerlerine’ bir türlü aktaramama/ulaştıramama hali”, problemin en büyük nedeni. Gençliği fedai, öncü, kurtarıcıolarak kurgulayan zihniyetin solda da 60’lardan bu yana kökleşmiş olması. “Geleceğin toplumunu oluşturma yolunda gençliğin hayatını feda etme ‘görevi’nin altını çizen” modernist söylemin sol söylemde de yerleşmişliği, solun bu anlamda sağla yarışması… Hâlâ “gençlik gelecek…” sloganının durmadan tekrarlandığını hatırlamak yeterli.

Cumhuriyetin bir ulus- devlet rejimi olarak kuruluşundan itibaren gençliğin toplumdaki öncü rolüne ilişkin modernist görüşün dayattığı misyonlardan payını alan ve bunun ağırlığını -doğal olarak- taşıyamayan öğrenci-gençlik muhalefetinin sloganlarından eylemlerine, basın açıklamalarına kadar her şeyinin ‘yaşlanmış’ olduğu gerçeğini görmeliyiz.
Yorgun, bitkin, ihtiyar “bir mobilize eylem timi”!.. 

“Çünkü görünen o ki, genç insanlar bir türlü kendilerine ait bir misyonun parçası olamıyorlar. Kendilerine ‘büyükleri’ tarafından ve çokça da içinde bulundukları siyasal ortamın sonucu olarak daha ziyade; yarım kalmış, çeşitli ‘aksaklıklar’ yüzünden tamamlanamamış bir projenin ‘yılmaz bekçileri’ pozisyonunun ötesine geçemiyorlar.” (2)

Leyla Neyzi ise diyor ki, “Gençlik, ancak kendisine dayatılan misyonun yükünden kurtularak ‘genç’ olabilir.” (3) Gençlik muhalefetinin üzerindeki ölü toprağı atmanın önemli aşamalarından biri, önce bize dayatılan‘mühim görevlerin’ yükünden kurtulmak, tekrar nefes almaya başlamak, gençlik siyasetini gençleştirmek.

İşte o vakit gençlik alanında da siyaset yapabilmenin imkanları yeniden yakalanmış, genç işi bir siyasete yolculuğa başlanmış olacak; yeniden hayata dönülecek. Bunu başarmak çok mu güç?


DİPNOTLAR:
1) Koçak K., “2000’lerin Solcu Gençliği Üzerine”, Birikim Dergisi no 196, s.18, İstanbul, 1995.
2) A.g.m., s.19.
3) Neyzi L., “Ben Kimim?” Türkiye’de Sözlü Tarih, Kimlik ve Öznellik, s.136, İletişim Yay., İstanbul, 2009.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder