26 Ağustos 2009 Çarşamba

'Devrimci' gençlik...

Cihan Erdal

Son dönemde solcuların, sosyalistlerin bir bölümü ve özellikle 'gençlik kesimi', çareyi geçmişe gönderme yapmakta buluyor. Çok çeşitli yanıtları olmakla birlikte, bu tutumun altında esasen dünyada ve Türkiye’de yaşamakta olduğumuz gelişmeleri okuyamamanın, güne tarihselliği içinde yanıtlar oluşturamamanın yattığını düşünüyorum.

Bazıları kendi küçük adacığında, kendi ‘altın çağ’ını, mitlerini ve buna bağlı olarak da yapay bir geri dönüş özlemini üretiyor. Ortada siyaseten kesin bir beceriksizlik var ve ne teori ne pratik, bırakınız toplumu, dar çevrelerindekilere dahi yetemiyor. Ne kadar uğraşılsa da, geçmişin kalın makyajı bile bu gerçeği saklayamıyor.

Sanat musikisi ezgisi tadında ‘şiiimdi devrimcilik vakti’ haleti ruhiyesi yaygın. Bu ‘ağır makam' terennümün ‘tazecik beyinler’ce, kapalı mekanlarda büyük bir şevkle gerçekleştiriliyor oluşu ise oldukça hazin! Bu cümlenin siyasete ve örgütlenmeye nasıl tercüme edileceği ise meçhul!

Oysa, 21. Yüzyıl’ın başında dünya artan eşitsizliklerle doluyken, kapitalist sömürünün ve her türlü tahakkümün, ayrımcılığın mağdur ettiği kesimlerden gençliğin eşitlik, özgürlük mücadelesini kendi zemininde yükseltmesi gerekiyor. Bu da ister istemez yeni bir dili ve tarzı zorunlu kılıyor. Bugünün gençliğini eski günleri anlatarak bir araya ‘toplayan’ dil ve tarz yerine, bugün yaşanan ilişki ve çelişkilerle yoğrulmuş yeni bir dili ve özgürlükçü bir siyasetizorunlu kılıyor.

Devrimci hareketin geçmişini biz de iyi biliriz ama tüm tarihimizi sahici bir eleştirel süzgeçten geçirmedikten sonra bildiklerimiz neye yarar! Devrimcilik bir marka olmadığına göre, tarihsel-güncel kuramımızla, toplumla nasıl bir ilişki kurduğumuzla ve eylemliliğimizle doğrudan ilintilidir. Geçmiş mücadeleye saygı ayrı bir şey, bununla birlikte, 'şanlı geçmişin'  avutuculuğu tuzağına düşmemek de bir maharet ister.

Not defterimin ilk sayfasının kenarına yazılı Bruno Latour’un şu sözlerini dilerseniz birlikte okuyalım: "Eğer solun vebadan daha az ihtiyaç duyduğu bir şey varsa, o da geçmişin kalıntısıdır; devrim hayaleti, solgun kemiklerin tozlu vadisi... Gerçekten gelecekten bahsetmek için geçmişi arkamızda bırakmayı nihayet ne zaman başaracağız?"

Devrim, ‘meslek erbâbları’nın, kahramanların işi değil diyoruz. Ama kendilerine anlatılan anılar dahi hiyerarşikolunca, gençlik ne yapsın? Gençlik alanında abilik üzerinden yürüyen bir iktidarın köklü bir kurum haline gelmesi bu devirde bir ucube değil midir?

Miting kortejlerinde peşpeşe sıralanan onlarca 'devrimci gençlik' grubu var. Çoğu -adeta bir askeri birlik nizamında- sloganda ve tarzda birbirini taklit eder. Komutla atılan sloganlar, rap rap yürünen 3'lü 5’li kortejler, kol başları ve en önde lider. Lider tipolojisi de oldukça tartışmalı. Örneğin elinde tespih, bıyıklarını buran lümpen tavırlı 'yerli' 'devrimci önderler'e pekala rastlayabilirsiniz. Bunlar şaka değil!

Gerçek şu ki, katılımcı demokrasinin, doğrudan denetimin olmadığı, tahakküme dayalı otoriter yapılanmalarla sarılıp sarmalanmış toplulukların, adı her ne olursa olsun -sosyalist, komünist vs.- temsil ettiklerini iddia ettiklerialternatif ve özgürlük ideali koftur.

Bugün hâlâ tamamen geçmişi tekrarla yetinen bir siyaset ve tarzı gençlere 'devrimcilik' olarak yutturmaya çalışanlar var. Bunu siyasi aktörler yapınca 'statükoculuk' oluyor da, biz yapınca neden 'devrimcilik' oluyor anlamak mümkün değil? 80'li yılların 'Mahir, Hüseyin, Ulaş, kurtuluşa kadar savaş' sloganını en yükseksesle bağırdığınız takdirde 'en devrimci' olacağınızı düşünürseniz, barış eylemlerinde savaş sloganları haykırmaya ve sosyalizm mücadelesini bir savaş olarak algılamaya da devam edersiniz.

Tabii çekilen çilelerin sonunda önderlerin işaret ettiği 'kurtuluş' vardır. Zaten kriz vardır ve kapitalizm giderek çökmektedir, Tam zamanıdır ve 'devrimciler göreve!'dir. Bu düz ilerlemeci tarih anlayışlarıyla yapılan solculuk,'dindarlıktan' pek de uzakta değil gerçekten de.

Tabii bu tür 'devrimci' gençliğin feminizmle ekolojiyle pek ilgisi yoktur. Zaman devrim zamanıdır ve bu mücadeleleri görmezden gelme durumu kimseye acayip gelmez. Çünkü herkesin daha önemli 'devrimci' görevleri vardır. Ekolojist veya feminist olmak bir 'sıkı devrimci genç' için olsa olsa hobidir. Özgür bir dünya tahayyülüne sahip olmanın zorunlu bir gereksinimi olarak doğrudan demokrasi ve katılımcılık ise sıkıcı ayrıntılardır ve hatta lüzumsuzdur.

Gençlik alanında, bugün ihtiyacımız olan şey, depolitizasyon ile konformizm arasında dolanan gençliğe seslenebilecek özgürlükçü ve şeffaf bir siyaseti var kılabilmektir. Hükmedilmeyi, kariyerizmi, otoriterizmi reddeden, dayatmanın olmadığı yeni bir dünya arzulayan, statükoyu reddeden, modern dünyanın basmakalıp değerlerine itirazı olan gençlerin bizzat kendilerinin belirleyiciliğinde politik bir hat oluşturabilmesi gereklidir. Bunun olanakları ve koşulları vardır.

İşşiz, Kürt, Alevi, eşcinsel, ekolojist, feminist genç bireylerin dayanışmasından eşitliğe, özgürlüğe doğru yol alabiliriz. Bizi tepelemeye uğraşanlarla kapitalizmle, ırkçılıkla, militarizmle, patriarkayla, gerontokrasiyle, homofobiyle, her türlü ayrımcılıkla sonuna dek mücadele ederek bunu başaracağız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder