8 Ocak 2011 Cumartesi

YÖK Düzenine Karşı Herkes İçin Eşitlik ve Özgürlük!


YÖK düzenini nasıl değiştirebiliriz?

Sorunları saymakla bitiremeyebiliriz belki, ancak şu açık ki bugün YÖK otoriter, baskıcı anlayışın devamı anlamına gelmektedir ve buna üniversitelerin ticarileşmesi eklenmiştir. Bu köhnemiş kurumla demokratik, özgür bir üniversite inşa edilemez. YÖK’ün reforme edilmesi de yeterli değildir; üniversitelerarası Kurul tüm eş güdüm işlevini yerine getirecek yeni bir örgütlenme gerçekleştirmelidir.

YÖK, 12 Eylül 80 askeri darbesinin ardından otoriter devlet felsefesi çerçevesinde üniversiteler üzerinde bir baskı, kontrol ve denetim mekanizması olarak kuruldu.

Gençliği potansiyel suçlu, tehlikeli, bölücü gibi kavramlarla kategorileştirmiş otoriter, antidemokratik zihniyetin önlem aracı olarak YÖK, kuruluşundan bugüne üniversiteleri baskı altında tutmak, özgürlük alanlarını alabildiğine daraltmak olan temel hedefini başarıyla uygulamayı sürdürdü. Üniversitelere yasak kitap listeleri gönderen bu meşhur kurum yasakçı kimliğini bugün de tüm şanıyla üzerinde taşıyor. Yöneticiler, iktidarlar, hükümetler değişti ancak YÖK özgürlük ve bilim merkezleri olması geren üniversiteleri alanında yetişmiş diplomalı işsizler ordusu yaratmaktan başka bir işlevi olmayan otoriter kurumlar haline getirerek kamusal ve demokratik bir üniversitenin önündeki en önemli engel olarak varlığını devam ettirdi.

Bugün, ‘Tek vatan, tek millet, tek bayrak’ diyen hükümet tek tip öğrenci, tek tip hoca, tek tip üniversite istiyor. Sivil polisler ve özel güvenlik birimleri ile farklı düşünenin fişlendiği, yargılandığı, dışlandığı bir üniversite yaşamı dayatılıyor. Özel güvenlik görevlileri, sivil polisler, kameralar, parmak izi uygulamalarıyla öğrencileri gözetlenecek, denetlenecek nesneler olarak kurgulayan, üniversiteleri adeta karakol haline dönüştürmeye çalışan zihniyet özgürlüğün, demokrasinin yolunu tıkıyor.

AKP hükümeti YÖK içindeki çoğunluğunu sağlayıp YÖK’ü kendi çöplüğü haline getirdi. Yıllardır kışla mantığıyla yönetilen üniversitelerin Bologna sürecinin bir parçası olarak piyasaya tam entegre şirket üniversiteleri olma özelliği de hızla yayılıyor. Bologna sürecinde tüm ana kararlara küresel sermaye örgütleri katılmakta ve ilgili ülkelerin bakanlar kurulunda bu kararlar uygulamaya uyumlu hale getirilmektedir. Bu durum demokratik katılımın fazlasıyla yetersiz olduğu üniversitelerde katılım kanallarını sonuna kadar kapamaktadır. AKP hükümetinin de planladığı, YÖK ve rektörlerde merkezileşen yetkilerin mütevelli heyetleri üzerinden artırılarak sürdürülmesidir. Hükümetin özerklik, demokratik üniversite diyerek kastettiği budur.

Ticari zihniyetin egemen olduğu bir üniversitenin değil akademik kaygıların ön planda tutulduğu; özgürlüğün, eşitliğin, üretkenliğin, katılımcı ve şeffaf bir yönetim anlayışının hâkim olduğu bir üniversite mümkündür. Bunun için YÖK’ün revize edilmesi yeterli değildir. Üniversitelerin demokratik bir yapıya kavuşturulması için YÖK kalkmalı, yerine katılımcı bir biçimde yönetilen koordinasyon edici bir kurul oluşturulmalıdır.

Öğrencilerin yükselttiği taleplere kulak verdiğimizde onların hükümetten de, üniversitelerin darbeci zihniyetin ebedi yuvaları olarak kalmasında ısrar edenlerden de çok farklı bir yerde olduklarını görmek mümkün. Parasız, akademik, nitelikli eğitim talep eden, anadilinde eğitim alamayan, başörtüsü üniversiteye girişinde problem olmaya devam eden, cinsel tercihinden dolayı ayrımcılığa uğrayan/ötekileştirilen, YÖK’ün kaldırılmasını isteyen öğrenciler, ‘özerk, demokratik bir üniversite istiyoruz’ diyor.

Özerk, bilimsel, demokratik bir üniversite inşasının gerçek zemini, kampüslerde 12 Eylül zihniyetinin mağduru olan, türlü ayrımcılığa uğrayan bütün öğrenci kesimlerinin eşitlik ve özgürlük paydasında mücadelesinden geçiyor.

Bugün ihtiyacımız olan toplumun bir kesimini düşüncelerinden, kılık kıyafetinden, inancından, cinsel tercihlerinden dolayı ötekileştirmeden/yaftalamadan , gençliğin hak, sorun ve ihtiyaçları temelinde ortak, kitlesel mücadelesidir.

Türkiye’de ya ‘işgücü’, ya ‘potansiyel tehlike’ ya da ‘gelecek’ olarak görülen bizlerin kamusal alanda özerk, aktif yurttaşlar haline gelmemizi sağlamayı, özne pozisyonuna geçebilmemizi başarabilmeyi dert edinen bir siyasetin gelişmesini ve güçlenmesini sağlayabiliriz.

Gençliğin güncel sorunlarına çözümler sunmayı merkezine alarak paralı eğitime itiraz eden, üniversitede katılım ve demokrasi isteyen, anadilinde eğitim almak isteyen, başörtüsüyle üniversiteye özgürce girebilmek ve ayrımcılığa uğramamak isteyen öğrencilerin taleplerini birleştirebilecek, her dört üniversite mezunundan birini işsiz bırakarak gençliği geleceksizleştiren politikalara karşı eşitlikçi ve özgürlükçü bir siyaseti büyütmek, üniversiteye dair hemen sıralayabileceğimiz pek çok sorunun çözümü için gerçek anahtar olacaktır.


(7 Ocak Cuma günü gerçekleştirilen Üniversite Konferansı'na İstanbul Üniversitesi'nden Fikri Sönmez'in sunduğu tebliğdir.)





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder